Aurangabad ve Rajastan-Ezgi Eylem Üskül
December 17, 2011Delhi-Agra-Mine Karahan Taner
December 25, 2011AMRITSAR, RISHIKESH, HARIDWAR-Pırıl Yay
Rajasthan’daki son durağımız Jaipur’dan Delhi’ye trenle gelip oradan da uçarak Hindistan’da gideceğimiz en kuzey nokta olan Amritsar’a varacaktık 20 Aralık’ta. Jaipur Delhi arası 6 saatlik kısa bir yol diye Sleeper denilen koğuş usulü ranzalı yataklı halk vagonlarından almıştık biletlerimizi. Sinan, Ezgi ve benim için 16 saatlik otobüs, tren yolculukları yeterince acı deneyimler olmuştu Hindistan’da. Hiçbirşeyden çekmemiştik kapanamayan dondurucu klimalar ve gece ayazını üfüren açık camlardan çektiğimiz kadar. Yeni yolcumuz Mine için ise ilk gece treni olacaktı, ve sleeper vagon olduğu için yine açık kapılardan içerisi derin dondurucu kıvamındaydi. Neredeyse Hindistan’da gazi olacaktı, ama Mine’yi sabaha karşı ulaştığımız Delhi’de trenden sağ salim indirdik.
Hiç beklemeden hemen gardan havaalanına bir taksi ayarlayıp, başkentin kalabalık trafiğine girdik. Geldiğimizde Delhi havaalanı Hindistan’a uymayan temizliği ve düzenliliği ile bize şaşırttı; ama anlamsız güvenlik, ve bürokratik kayıt işlemleri ile (1 saatlik bir iç hatta!) kısa sürede bize Incredible India’da olduğumuzu hatırlattı. Sonunda biz uçağa bindiğimizde bütün uçak yolcuları oturmuş bizi bekliyorlardı. Neyse, en azından uçağın camlarını açamıyorlardı, donmadan bir yolculuk yapacaktık.
Henüz uçağa bindiğimizde farkettiğimiz Sih’lerin farklı tipleri idi. Amritsar Sih dini ve topluluğun merkezi. Pencap eyaletinde olan şehir ülkenin Kuzeybatısında Pakistan sınırında, müslümanlarla hindular arasında Sih cemaatinin merkezi. Sihler’in en tipik özelliği erkeklerin taktıkları türbanları ve o türbanın altında ömür boyu hiç kesmeden uzattıkları sıkı sıkı kıvırıp türbanın içinde doladıkları saçları. Saç gibi sakal ya da diğer tüylerinin de hiçbirini kesmiyorlar. Bunun ötesinde boylu poslu, iri cüsseli, güzel yüz hatlı, guzel kaşlı gözlü tipler. Kesinlikle Hindistan’ın en güzel türünün Sih erkekleri olduğuna karar vermiş bulunuyoruz:)
Tabii ki Sihlerin tarihi ve kültürel önemi güzel fiziklerinin ötesinde. Eminim birçoğumuz 80li yılların TRT’sinden şu haber anonsunu hatırlar: “Hindistan’ın Pencap eyaletinde ayrılıkçı Sih milislerle girilen silahlı çatışmada…” . İşte Sih toplumu yıllarca Hindistan’dan ayrılmak için mücadele vermiş, 80lerde hedeflerine çok da yaklaşmış, kendi kendilerine başkent belirleyip, devlet kurmuşken, Indra Gandhi hükümetinin emri ile kanlı bir şekilde bu ayrılıkçı hareket bastırılmış. Sonrasında Amritsar da yaralarını sarıp yine bir din merkezi, kültürel şehir kimliğine bürünmüş.
Amritsar’a varınca Sih dininin kabesi olan meşhur Altın Tapınak’a gitmeden önce yolda Jailanwala Bağına uğruyoruz. Burası da 1919 Hindistan bağımsızlık mücadelesinde, tamamen barışçı bir gösteri esnasında 1000den fazla Sih, Hindu ve Müslüman pencaplının İngiliz askerlerince sebepsizce taranarak öldürüldüğü meydan. Şimdi bir şehit anma bahçesi / müzeye dönüştürülmüş. Bu katliam Hindistan’da çok tepki çekmiş, ve İngilizlere karşı bağımsızlık mücadelesi veren Gandhi’nin sözünü kuvvetlendirmiş.
Şehitlikten sonra, Amritsar’a geliş sebebimiz olan Altın Tapınağa yürüyerek geliyoruz. Altın Tapınak hem mimari olarak çok etkileyici hem de manevi olarak çok önemli, Sih dininin kalbi burada atiyor. Bina, aslen Moğol hükümdarı Ekber tarafından yaptırılmış. Sonra 1800lerde, Sih lider Ranjit Singh tarafından 1 tona yakın altınla kaplatılmış. Yapı çok geniş bembeyaz mermerden bir avlu etrafında farklı binalar, ortasında Amritsar’a (hayat havuzu) adını veren yapay bir gölcük ve tam ortasında ince bir köprü ile ulaşılan altın tapınaktan oluşuyor. Tapınağa girmek için kesinlikle çıplak ayaklı olmak ve başın örtülmesi gerekiyor. Tabii havanın 13-15 derece olduğu bir mevsimde, saatlerce soğuk mermerlerde sulara girip ıslanarak çıplak ayakla yürümek, Altın Tapınak uğruna olmasa kolay kolay kabulleneceğim birşey değildi. Şu an bu yazıyı yazarken Hindistan’da neredeyse 1 ayı geride bırakmış ve Taç Mahal dahil tüm önemli noktaları gezmişken Amritsar hala benim için Hindistan’ın en etkileyici deneyimi idi. Böyle hissettiren, sadece binanın mimari güzelliği de değil, tapınaktaki adetler ve ister istemez içine girdiğiniz mistik hava. Tapınakta hoparlörle sürekli yayını yapılan ilahileri, aşevi, dağıtılan helvası, herkese kapısı ücretsiz açık olan yatakhaneleri, ve türlü türlü törenleri ile Altın Tapınak; sadece bir yapı değil, özel bir yaşam mekanı. Köprü üzerinde ilahilere eşlik eden Sihlerin gözyaşlarında, çok samimi bir inanç alanıydı benim için. Hindistan’a gidecek herkes için birinci tavsiyem oldu böylelikle Amritsar.
Yoğun programımızla, maalesef, Amritsar’da hiç kalamadan (bu yüzden Pakistan-Hindistan sınır kapısı törenlerine de gidemedik), geceyarısı treniyle kuzeydeki ikinci durağımız olan Rishikesh’e doğru yola çıktık. Bu sefer en pahalı olan First Class (birinci sınıf) vagonunda gideceğimiz için rahattık. Nasılsa yastık, çarşaf ve en önemlisi battaniyelerimiz dağıtılacak, kapılar kapalı olacaktı. Ammavelakin bu yolculuk Hindistan’da yediğimiz en büyük gol olacaktı. Meğer bu trende AC First Class değil, klimasız, düz first class varmış. Bu durumda bizden daha ucuz yerler olan 2. Ve 3. Sınıflarda klimalı olduğu için tam servis battaniyeler çifter çifter dağıtılırken bize veremeyiz dediler. Sabaha kadar o yol nasıl geçti, nasıl indik o trenden sayfalarca anlatılabilir. Mine donmamak için bir şişe viskiyi nasıl içti, Sinan sabaha karşı delirip, gidip diğer vagonlardan nasıl battaniye satın aldı, camlara nasıl tampon yaptık, vs. Herhalde diyorum Altın Tapınak’tan aldığımız ışık ve sıcaklık ile o yolculuğu da atlatıp, sabah Haridwar’a vardık. Üzerine 1 saat kadar da heryanı açık rikşamızla püfür püfür giderek Rishikesh’e vardığımızda, her türlü arınmaya, ayılmaya, ve dinlenmeye açıktık.
Rishikesh, Ganj’ın kollarından olan nehrin iki yanına kurulmuş bir şehircik. Asma köprülerle birbirine bağlanan yemyeşil ormanlık tepeler tek başına bile huzur veriyor. Ama şehri asıl meşhur eden dünyanın yoga merkezi, en büyük aşramların ev sahibi olması. Altmışlı yıllarda Beatles üyelerinin burada bir yoga aşramına kapanıp, zaman geçirmesi ile dikkat çekmiş ve sonrasında da tüm yogileri ağırlamaya başlamış Rishkesh. Biz de orada geçirdiğimiz birbuçuk gün boyunca iki köprü (Ram Jhoola ve Laksman Jhoola) arasında yürüyüp, yoga, meditasyon derslerine katıldık. Bu benim ilk yoga deneyimimdi ve 2 dolara aldığım 1 saatlik ders, ‘benim vücudum nasıl bu kadar esneyebiliyor?’ duygusu yarattı, yogayı sevdirdi. Umarım önce Nepal’de sonra da dönünce Türkiye’de Yoga derslerine devam ederim.
Başkent Delhi’ye geçmeden önce kuzey’deki son durağımız Hindular için kutsal Hacı şehirlerinden olan Haridwar şehriydi. Rishikesh’ten tekrar Haridwar’a dönerek öğleden sonra saatlerini Bani Bazaar’ın rengarenk tezgahlarını gezerek geçirdik. Ganj’ın doğduğu yerolan şehirde, nehir kenarına kurulu ghatlarda, hergün yüzlerce Hindu hacı oluyorlar. Ganj’ın kutsal sularına girip arınırken, bize çok güzel fotoğraf kareleri çıkardılar. En etkileyicisi ise, akşam gün batımındaki Aarti Ganga denen Ganjı kutsama törenleriydi. Bunun için okunan dualar sonrası küçük kayık şeklinde yapılmış çiçekten kaselerin içine yakılarak suya bırakılan dilek mumlarıydı. İnanışa göre yakıp suya bıraktığın çiçek salcığın gözden kaybolana kadar ışığı sönmemiş olursa dileğin gerçek oluyor. Acaba Hindistan’a tekrar gelebilmeyi mi dilesem?
Kendi güzel, inancı güzel, tapınağı güzel Sihlerle Amritsar…
Hem bedene, hem ruha ilaç Rishikesh…
Kutsal Ganj’la tanıştıran Haridwar…
Kuzey bana iyi geldi sanırım Hindistan’da… Huzur… Namaste!
PIRIL