MASAL ÜLKESİ BHUTAN-Aylin Topakoğlu

EVEREST YOLCULUĞU!-Bünyamin Şahin
April 15, 2012
Dağların arasında gizli kalmış bir masal diyarı; Bhutan Kralığı-Sinan Aydın
May 9, 2012
EVEREST YOLCULUĞU!-Bünyamin Şahin
April 15, 2012
Dağların arasında gizli kalmış bir masal diyarı; Bhutan Kralığı-Sinan Aydın
May 9, 2012

MASAL ÜLKESİ BHUTAN-Aylin Topakoğlu

Seyyahhane’ye Nepal-Bhutan yolcusu olduğumuz gezimizin 6. Gününde, sabahtan Drukk Air ile Bhutan’a doğru yola koyulduk. Bhutan Himalayaların doğusunda küçücük bir ülke imiş. Krallıkla yönetilir, turistleri de ülkelerine sınırlı sayıda alırlarmış diye duyduk.

Nitekim, oldukça yüksek bir bedel ödeyerek günlük vize aldık. Çantalarımızdan çakı-sigara vesair nesneleri boşaltıp gittik havaalanına. Sigaranın girmesini bu denli zorlaştırmaları ben de direkt bir sempati yarattı zaten.

Bhutan ülkesinin orijinal adı “Druk Yul (Barışçıl Ejderhanın Ülkesi)”. Bu yüzden ejderha desenlerini uçağın kuyruğundan başlayarak heryerde görebileceğimizi düşünerek uçağa bindik.

Bir önceki akşam ne var ne yok diye interneti karıştırırken, arama sonuçlarında, bir hayli video linki vardı “Paroya iniş” ile ilgili. Elbette izlemedim. Kendi kendimi korkutmanın bir anlamı yoktu.

Uçakta hepimize birer broşür verdiler, kapakta Tashi Delek yazıyordu. İçinde Bhutan ile ilgili özet bilgiler, Bhutanca kısa kelimeler, cümleler, yaşamla ilgili genel bilgiler vardı.

Uçak çok keyifliydi, hakikatten iniş çok eğlenceliydi. İnince hepimiz pilotu alkışladık tezahürat yaptık.

Havaalanında iner inmez ülkenin sakinliği temizliği güzelliği ve  huzuru dikkatimi çekti. Binalar çok süslüydü. Yandaki reklam panosunda ise yeni evlenen genç krallarının eşi ile fotoğrafı vardı.

Binanın içinde bulunan yerel halkın kıyafetleri bizlerin hiç alışık olmadığı türde idi. Erkekler mutlaka kısa etek giyiyorlar , kadınlar ise uzun etek.  Eteklerin altında görünen diz altı uzun çorapları ve mokasen ayakkabılar, bizlerin ara ara gülüşmelerine sebep oldu.

Havaalanı çıkışında, Sinan’ın organize ettiği bu araç şöförü ve yerel rehberi ile bizi bekliyordu.

Aracımıza bindik ve başkent Timpu’ya doğru yola koyulduk. Şoförümüz azami 45 km/h hızla giderken tercümanımız bize ülke ile ilgili bilgiler verdi.

Hız sınırı, yolların düzgünlük, genişlik ve trafik seyrekliği gözönünde bulundurulduğunda oldukça komik geldi bize. Ancak kural kuraldır ve halk uyuyor.

Yolda gördüğümüz görselliği nefes kesen bir kapı. Çok güzel süslemeler ve desenlerle bezenmiş.

Kapının tavanında budizmin sembollerinden birine rastlıyoruz.

Timpu’ya varınca öğle yemeği yiyebileceğimiz bir restorana gidiyoruz. Bu da yine önceden bizim için organize edilmiş.

Sokaktaki binalara bakmaya doyamıyoruz. Temiz bakımlı ve özenliler. Bina üzerindeki desenler hemen gözümüze çarpıyor. Bu desenlerin Bhutan’da üretkenlik , verimlilik ve bereketi sembolize ettiğini ve heryerde rastlanılabileceğini öğreniyoruz.

Restorana girişte, dua tekerlekleri. Budizm hayatın o kadar içindeki.

Yemekler oldukça leziz görünüyorlar. Tercümanımız bize yemekleri tarif ediyor.

Tabakta kırmızı pilav, ıspanak, lahana, patates ve biber kavurması var. Bhutan halkı sabah kahvaltıda bile acı biber kavurması yermiş. Çocuklara 3-4 yaşına geldiğinde acı yemek yedirirler alışmasını sağlarlarmış.

Nefis yemekten sonra otelimize yerleşmeye gidiyoruz.  Otel binasının dış cephesi  Budistlerin şans sembolleri ile süslenmiş.

Şehir turuna Güzel Sanatlar Lisesi ile başladık. Bu okul sanata eğilimli çocukların 12 yaşından itibaren sınavla girebildikleri bir okul. Sınav diyince öyle zor bir sınav değilmiş. İsteğinin ve biraz yeteneğinin olması yetermiş, tercümanımıza göre.

Bahçede “Dört Arkadaş” adlı masalı temsil eden bir figür var.

Okulun bahçesi, şehrin tüm sokakları gibi erik ağaçlarının güzel pembelerine bürünmüş.

“Milli mutluluk, milli  üretimden daha önemlidir” diyen kralın elinden öpülür!

Okulun öğrencilerinin yaptığı işler bir sergi salonunda sergilenip satışa sunuluyor. İnanılmaz bir renk cümbüşü tahtanın, çamurun tutkalın ve kumaşların doğal kokularıyla karışınca, insanın başını döndürüyor.

Şirin mutlu çocuklar.

Güzel sanatlar lisesinden çok şirin hediyelikler aldıktan sonra, Chang Gankha isimli bir Budist tapınağını ziyaret ettik. Bu tapınak Bhutan Budist inancında önemli bir yer tutuyor.Bhutanın en eski tapınağı olan Changankha ,çok saygı duydukları Tibetli rahip Lama Zhigpo tarafından yaptırılmış. Bhutan’da Budizmin yayılmasını ve tanıtımını sağlamış.

Tapınak aynı zamanda küçük çocuklu ailelerin uğrak yeri. Aileler ayda 2 defa çocuklarını tapınağa getirip, daha uslu, daha huzurlu çocuk olmaları için dua ediyorlar.

Changankha dan sonra  büyük Buddha heykelinin olduğu tepeye gittik. Buddha Dordenma ; 42 metre yüksekliğinde, bronzdan yapılmış, lotus oturuşundaki Buddha’yı temsil eden bir heykel.  Timphu’nun oldukça yüksek bir tepesine konumlandırılıyor, şehrin nerdeyse her yerinden görülüyor. Özellikle sabah güneşinde parladığını görmek çok hoş bir görsellik sağladı.

Kısa bir yolculuk sonrası, şehrin önemli anıtsal ve kutsal eserlerinden biri olan Memorial Chorten ‘a geldik. Bu eser, 1974 yılında, Bhutan’ın 3. kralı onuruna yaptırılmış. Oldukça genç yaşta (44) yitirilen kral için annesi inşaa ettirmiş. Bu kutsal mekan hergün oldukça fazla sayıda yaşlı insan tarafında ziyaret ediliyor, Chorten etrafında dua edilerek dönülüyor.

Girişte bulunan kırmızı renkli büyük dua tekerlekleri dua edenler tarafından döndürülüyor.

Memorial Chorten ziyaretimizden sonra, Tashichoe Dzong yani şehrin kalesine gittik. Halen tüm devlet erkanın bulunduğu büyük bir binaydı karşımıza çıkan. İçeriye girerken şortlu ve kolsuz giyimlilere izin verilmedi. Lokal halktan olan tercümanımız üzerine bir örtü aldı girerken.

Kalede, devlet temsilcileri ile beraber , din görevlileri Lamalar için ve kral için de yerler, ofisler, toplantı odaları varmış. Din ve devlet işleri o denli içiçe yani.

Timphu’da otelde  akşam yemeği yedik. Otelin yemekleri çok lezzetli harika çorba yapıyorlar, nefis çin usülü sebze pişiriyorlar ve tabi acı biber kavurması olmazsa olmaz.

Sabah kahvaltısını bal, tereyağ, kızarmış ekmek ve dileyen mısır gevreğiyle yaptıktan sonra Paro’ya doğru yola koyulduk. Otelden çıkışta uzak tepelerde gün doğarken parlayan Buddha heykeli dikkatimizi çekti. Masal ülkesine günaydın dedik.

2880 metre yükseklikteki kayalıkların üzerine yapılan, tıpkı bir şahin yuvasını andıran Tiger’s Nest tapınağına tırmanacağız. Sinan, bizi tırmanış için yolboyu hazırladı, zorlukları da adım adım anlattı. Tırmanış oldukça dik ve kondüsyon gerektiren bir faliyet. Ancak çam ağaçlarının arasında mis kokuların içinde geçiyor yolculuk.

İsteyenler yolun yarısında manzarayı tatmin edici bir biçimde gören bir yamaçta kurulan restorantta mola verebilirler, çay kahve içebilir, yemek yiyebilirler. Tırmanışa devam edebilecekleri gibi, orda oturup dinlenerek, gidip dönecek olan arkadaşlarını bekleyebilirler.

Zorlu tırmanışın sonunda restoranda öğle yemeğimizi yedikten sonra, o bacaklarımız titreye titreye çıktığımız nefis kokulu çamlı yoldan şarkılar söyleyerek indik. Yolda gözümüze ilişen renkli taşın ve oldukça erotik görünen çeşme (başka bir nesne adı bulamadım) nin  fotoğraflarını çekmeden edemedik.

Huzur içinde servis aracımıza binip Paro şehir merkezine doğru bir başka tapınağı ziyaret için yola koyulduk .

Sıradaki tapınak 7.yy’da Tibet İmparatoru Songsten Gampo tarafından yaptırılmış olan Kyichu Lhakhan.

Tapınak ziyareti sonrası, şehir merkezine geri döndük. Alışveriş yapmak isteyen kimselere dükkanları gezmeleri için süre verdiler, hemen bir halı kumaş dokuma atelyesine girdik. Rengarenk, canlı renklerle dokunmuş halılar kilimler kumaşlar içinde kendimizi kaybettik.

Rüya gibi geçen 2 günün sonunda Hancı ve Yancı ile birlikte Nepal’e dönerek, bambaşka renklere daldık. Ama Bhutan, gezimizin gizemli, minik masalı olarak hep içimizde kaldı…