GEÇ KALDIM SANA SEVGİLİ KÜBA-Sevgin Roney
February 8, 2013Küba-Mukaddes Uçar Şenkal
May 25, 2013Bogota, Yeşil Metropol- Pırıl Yay
Bogota/Kolombiya -13 Mayıs 2013
Bogota, Kolombiya’nın başkenti ve 9 milyona yaklaşan nüfusu ile en büyük şehri. Bizim de Seyyahhane olarak yolumuz buraya, Küba turumuz sonrasında düştü. Latin Amerika kitabını yazdığım 5 yıl önceki gezimde, kıtanın kuzeyindeki bu büyük ükesine gelmemiştim. Kolombiya denilince hepimiz herhalde önce uyuşturucu ticareti ve biraz tehlikeli mafyayı düşünürüz; sonrasında belki Kahve, Futbol, Eskobar, Shakira, Gabriel Garcia Marquez… Aslında Latin Amerika’nın en büyük (hem yüzölçümü, hem ekonomi olarak) ülkelerinden Kolombiya, haliyle Bogota da dünyanın büyük şehirlerinden sayılıyor.Tabii, dünyanın en tehlikeli 5 şehrinden biri gösterilen Bogota’ya gelmek için cazip sebepler düşünmek gerekiyor. Benim için en önceliklisi, koca güney amerika’da görmemiş olduğum birkaç başkentten biri olması geliyordu; ne de olsa yeni güzeldir 🙂
Küba’da denize sıfır geçen tropik günler sonrası, 2650 metredeki Bogota’nın şehir havası önce biraz çarpsa da, gündüzleri üşütmeyen ılımanlığı, sadece geceleri yerini soğuğa bıraktı. Yine de önümüzde bizi bekleyen Cuzco, La Paz gibi şehirleri düşününce, Bogota’da olsam da az üşüseydim diyeceğimi şimdiden görebiliyorum. Şehrin coğrafi olarak bir başka etkileyen özelliği yemyeşil olmasıydı benim için. Tabii ki, büyük şehir, gökdelenler dolu, ama yine de doğal bitki örtüsünü bize göre çok daha iyi koruyup birçok nefes aldıracak parka yer bırakmışlar.
Bogota’nın en sevdiğim yönlerinden biri sayısal sıralı cadde isimlendirmesi oldu. Böyle şehirlerde bir kere kafanızda haritayı oturtunca, gezmek çok daha kolay oluyor. 72 ile 11’in köşesi, ya da 12’ye 2 gibi hemen adresleri bulabiliyorsunuz. Bogota da böyle mantıklı bir yapıda isimlendirilmiş caddeleri ile güneyden kuzeye gittikçe zenginleşiyor. ‘Eski Şehir’ ve birçok gezilecek turistik nokta güneyde, Centro (merkezde). Biz de bir nevi Sultanahmet / Taksim olan, Centro’daki Candeleria bölgesinde konaklamaya karar verdik. Centro’da akşam dışarı çıkılamaz, çok tehlikeli uyarılarına karşın, dikkatli oluruz, gece de gezmeyiz diyerek, Eski Şehirden vazgeçmeyip, Candeleria’da kurduk 10 günlük Bogota evimizi 🙂 Burası 1538’te İspanyolların şehri ilk kurmaya başladıkları nokta. En son 2011’de bu bölgedeki hosteller silahlı gruplarca basılıp, birçok turist soyulmuş ya da rehin alınmış. Biz geçen 10 günümüzde sağduyulu davrandık ve başımıza hiçbirşey gelmedi, yine de Bogota’da bizim gibi Candeleria’da kalmayı seçerseniz özellikle akşamları çok dikkatli olmakta fayda var.
Candeleria’da gezmeye 7. Cadde üzerindeki Bolivar meydanından başlayabilirsiniz. Hemen yakınındaki bağımsızlık müzesinde, 1800lerde başlayan Kolombiya’nın İspanyollardan bağımsızlaşma hareketlerini, izleyebilirsiniz. Bölgedeki diğer müzelere geçmeden önce Katedral, Karmen kilisesi, San Fransisko Kilisesi, Parlamento binası, ve canlı 7. Cadde ve sokak sanatçıları ilginizi çekebilir. Bu bölgedeki en önemli iki müze, Altın Müzesi ve Botero’nun müzesi. Altın müzesinde dünyanın tarihteki başlıca tüm metal işlemeciliğini dair belgesel, en az altından tüm takılar kadar enteresandı. Botero ise, en kolay, şişman Mona lisa resmi ile hatırlanabilecek 20. yüzyıl ressamlarından, Kolombiya’nın gurularından. En ayırtedici özelliği, resmettiği tüm figürlerin hep şişman olmaları. Bizim Bogota’da çok zamanımız olduğu için, biz başka müzeleri de keyifle gezdik: Kolonyel Sanat Müzesi, Kolombiya Ulusal müzesi, Para & Nümizmatik müzesi, Modern Sanat müzesi, vb.
Candeleria’da 1. Caddeye doğru yokuş yukarı yürüdükçe, eski kolonyel tip minik rengarenk evler (çoğu artık hostel) ve arnavut kaldırımlı daracık sokaklardan geçebilirsiniz. Plaza de Chorro’ya varınca gençlerin ve daha bohem sanatçı kesimin takıldığı, sokak tiyatrolarının sergilendiği minik bir meydandasınız demektir. Bu bölgede yine hoş restoran / kafe / bar’lar bulabilirsiniz.
7. caddenin çok hoşuma giden bir özelliği de, haftasonları bisikletler için trafiğe kapatılması. Şöyle düşünün, Büyükdere caddesini her haftasonu 14:00’e kadar Harbiye’den Maslak’a kadar araçlara kapatıyorsunuz!
7. caddeyi kesen 19. Sokaktan yukarı doğru yürürseniz, Monseratte tepesine çıkan teleferiğin durağına varabilirsiniz. Yaklaşık 3200 metre yüksekliğindeki bu tepeden Bogota şehrine panaromik bakma şansınız oluyor. Bir de tepedeki kilise özellikle Pazar günleri yerli halkın akınına uğruyor. Tepeye çıkınca restoranlar, ve hediyelikçi tezgahlar da ilginizi çekebilir. Teleferik ya da fünüküler yerine yürüyerek de çıkmak mümkün, ama yürüyerek inmesinin bile ne kadar yorucu olduğunu düşünürsek, pek tavsiye edemeyeceğim.
Bogota’da daha orta/üst snıf ise hiç bu bölgelerde takılmıyor. Onun için şehrin kuzeylerine gitmemiz gerekiyor. Ki biz de hem Küba havayollarından bilet iade işimiz, hem de Peru vizesi işimiz olduğundan bol bol oralarda dolandık. 90. Sokakta Peru konsolosluğu, 76.’da Türk elçiliği ve 72.deki Küba Havayolları ofisi arasında 1 hafta bolca mekik dokuyunca, mecburen bölgeyi iyice öğrendik. Chapinero diye geçen bu bölge şehrin iş merkezi de sayılır. 45-65 arası şehrin daha alternatif / gay kesiminin de takıldığı bölge iken, 65-75 arası restoranların olduğu zona G (gurme) bölgesi, 82 caddede Zona T ve tüm ünlü markalara ev sahipliği yapan büyük alışveriş merkezleri, Parque 93’e doğru geldikçe artık Zona Rosa (pembe) denilen daha butik, şık caddelerdesiniz. Şehrin en kuzey taraflarında ziyaret değer ise Usaquen ve parkı olabilir.
Biz ulaşımımızı genelde yürüyerek ya da taksi ile sağladık. Yine bir parantez açarak, taksilerin de turist kaçırmalarda çok kullanıldığını uyarmakta fayda var. Biz yine de başta korka korka plakasına numarasına baka baka bindiğimiz onlarca takside hiç tehlike görmedik. Sadece bir kere, bir taksi biraz yolu dolandırıp uzattı; ki bu istanbul’da da bir turistin %5-10 başına geliyordur muhtemelen. Bogota’da ulaşım için en çok kullanılan araç ise, (ki bizden yıllar önce yaptıkları) metrobüsleri Transmilenio’ları. Bir de her hatta rahatlıkla bulabileceğiniz collectivo yani dolmuş minibüsleri.
Kolombiya parasını bizim TL’nin 3 sıfır eklenmişi gibi düşünebilirsiniz yani 10000 Pezo bizim 10 TL. Ama ülke kesinlikle diğer Güney Amerika ülkelerine göre daha pahalıca. Yeme-içme için de bolca yerli ve uluslararası alternatif mevcut Bogota’da. Kıtaya özgü empanadaları (bir nevi puf böreği içli köfte karışımı) ayaküstü atıştırmaya başladık Kolombiya’da. Yine ülkeye özgü Ajiaco patates ağırlıklı nişastası yoğun koyu kıvamlı bir sebze çorbası gibi. Juan Valdez kahve zincirleri yerli Starbucksları gibi. Et en güzel ve uygun fiyata yenebilecek şeylerden şehirde.
Şehir dışında gidilebilecek turistik aktivite ise tuzdan yapılmış kiliseyi barındıran zipaquira kasabası. Biz tuz haklarımızı Bolivya Uyuni’ye saklayıp, pek de ilgilenmedik bununla.
Tüm bunları yapmak için, benim gibi az da olsa İspanyolca konuşmak çok önemli Kolombiya’da, hatta Latin Amerikanın birçok ülkesinde. Neredeyse “Yes” “Where is” kelimelerini bile anlayacak ingilizce bilen kimseyi bulamıyorsunuz. Ben de akşamları biraz biraz İspanyolca çalışmaya başladım eski cümleleri tazelemeye 🙂
Hasta Luego!